16 Ağustos 2008 Cumartesi

Alman Çoban Köpeği


Temel Özellikleri
Alman çoban Köpeği, Alsatian diye de tanınır. Gösterişli, dengeli ve çok güçlü bir köpektir. Kararlı, vefalı, efendisi ve çocuklara karşı sevgi duyan, öteki hayvanlara karşı hoşgörülü, yabancılara karşı uyanık ve kolay eğitilebilir bir ırktır. Neler Yapar? ---cög---unlukla iş köpeği olarak kullanılan Alman çoban köpeği korkusuz, dikkatli ve zekidir. Cesur, neşeli, itaatkar ve öğrenmeye heveslidir. İnanılmaz sadakati ve cesareti ile tanınır. Kendinden emin bir sukünete sahiptir; ancak asla düşmanca değildir. çok yüksek öğrenme kapasitesi vardır. Alman çoban köpekleri aileleri ile birlikte olmaktan büyük keyif alırlar; ancak yabancılara karşı mesafelidirler. Bu ırk ailesiyle olmaya gereksinim duyar ve uzun süre yanlız bırakılmak istemez. Sadece gerektiğinde havlar. Alman çoban köpeklerinin oldukça gelişmiş koruma güdüleri vardır, bu nedenle aşırı korumacı olmaması için dikkatle ve özenle diğer insan ve hayvanlarla genç yaşta sosyalleştirilmelidir. İnsana karşı sergilenen saldırganlık dikkatsiz üretim ve eğitim nedeniyledir. Dikkatli üretilmiş ve eğitilmiş dengeli bir köpek diğer ev hayvanları, çocuklarla ve ailesiyle güvenilirdir. Erken yaşta itaat eğitimine başlanmalıdır. Alman çoban köpeğini doğru üreticiden almak çok önemlidir. Bazıları çekingen ve huysuzdur. Bu karakterdeki köpeklerin korku nedenli ısırmaya eğilimi vardır. Yavrunun ailesini iyi incelemek gerekir. Cezaya dayalı bir eğitim bu köpeklerde başarıya ulaşmaz. Irk o kadar zeki ve eğitilebilirliği öylesine yüksektir ki çoban köpekliği, koruma köpeği, polis ve asker köpeği, körler için rehber köpek, arama ve kurtarma köpekliğinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Alman çoban köpeği popüler bir aile ve show köpeğidir. İlk kez sürülerin önderi olarak kullanılmıştır. Zekası ve sağlam karakteri nedeniyle savaş zamanında çeşitli görevlerde (ateş altında ve mayın tarlalarında mesaj taşır), ayrıca kurtarma köpeği (suda, dağda ya da yangında.) ve polis köpeği (eski bir izi bile sürebilir) olarak da kullanılmaktadır. Ancak Alman çoban Köpeği bekçi köpeği olarak eşsizdir, mükemmel refleksleri vardır ve çok çabuk saldırıya geçebilir. Kendisine verilen görevi daima iyi niyet ve çoşkuyla yerine getirir. Kökeni Alman çoban Köpeği'nin kökenine dair farklı teoriler vardır. Bir teoriye göre bu köpek Almanya'da var olan çeşitli çoban köpeklerinin çiftleşmesinden, bir başka teoriye göre de dişi çoban köpeklerinin kurtlarla çiftleşmesinden oluşmuştur. Doğru yanıtın hangisi olduğu zamanla daha da belirsizleşmiştir. Ancak ilk Alman çoban köpeklerinin (uzun tüylü) 1882'de Hannover'de, kısa tüylü olan türünse 1889'da Berlin'de sergilendiği bilinmektedir.

Airedale Terrier


Temel Özellikleri
Bir terrier için dev gibi bir görünüşü vardır. Bir zamanlar porsukları, ayıları ve kurtları avlamak için kullanılırdı. Ancak yıllar sonra centilmen bir köpek haline geldi. Sabırlı, sevimli ve cana yakındır. Sevildiğini ve kendisine saygı gösterildiğini hissetmeye ihtiyacı vardır. Hırçınlık yapabilir. Neler Yapar? Daha küçük terrierlerin aksine, küçük hayvanların inlerini araştırmaya uygun değildir. Ancak bataklıklarda yapılan su samuru, porsuk; ayrıca erkek geyik ve yaban domuzu avında iyi bir avcıdır. Savaş zamanlarında mesaj taşıyıcı, nöbetçi, saldırı durumlarında bir tür alarm olarak değerlidir. Fare de avlar. Polis köpeği ve muhafız olarak da eğitilmiştir. Ancak günümüzde, belki de çok havalı bir biçimde sadece insana eşlik eden arkadaş köpek olarak görülür. Kökeni Bu cins, yüz yıl kadar önce York bölgesinde, geçmişi çok eskilere dayanan bir cins terrier ve Otterhound'un çiftleştirilmesiyle elde edilmiştir. İsmi, Yorkshire'daki Aire Irmağı'ndan gelir.

köpek resimleri

Affenpinscher
Temel Özellikleri
Affenpinscher isminin anlamını hem görünüm hem de davranışlar açısından çok güzel yansıtmaktadır. Almanca "Affen" kelimesi maymun, "pinscher" ise terrier anlamına gelmektedir. Fransada ise bu ırk bıyıklı küçük şeytan anlamına gelen "diablotin moustachu" olarak bilinmektedir. Affenpinscher apartman yaşamına uygun bir köpektir. Dışarıda oynamaktan hoşlanan Affenpinscher ev dışında yaşayamaz. Enerjik ve aktif bir köpek olmasına rağmen egzersiz gereksinimi ev içinde veya bahçede yapılan oyunlar ve tasmalı kısa yürüyüşler ile karşılanabilir. Neler Yapar? özünde bir terrier olmakla birlikte, hareketli, meraklı, cesur ve inatçıdır. Aktif ve dayanıklı olmasının yanında fare ve sıçanları yakalayacak kadar atik ve kıvraktır. Aynı zamanda oyuncu ve yaramaz tavırlarıyla şaklabanlıklar yapmayı sever. Havlama ve tırmanma eğilimi vardır. Terrierlerin ---cög---undan farklı olarak diğer köpekler ve petlerle iyi geçinir. Sahibine ve dostlarına karşı inanılmaz bir bağlılık gösterir. Genellikle sakin huylu olmasına rağmen bir tehdit oluştuğunda korkusuz ve atılgandır. Bu küçük köpek için ideal ailenin güçlü bir espri anlayışı olmalı ve eğlenceyi sevmelidir. Tarihçesi Bilinen en eski süs köpeği ırklarından biri olan Affenpischer'in kökeni kesin olarak bilinmemektedir. 17. yüzyılda orta Avrupada ve Almanya'da fareleri mutfaklardan ve ahırlardan uzak tutmak için beslenmekteydi. Irkın daha küçük versiyonları bile evdeki fareleri öldürmeleri, komiklikleri ile aile fertlerini eğlendirmeleri yanında iyi bir kucak köpeği oldukları için özellikle bayanların tercih ettiği popüler bir ırktı. Bu küçük versiyon zamanla Pug, German pinscher ve German silky pinscher ile ara ara çaprazlanarak daha rafine hale getirilmiştir. Affenpinscher kıvırcık tüylü oyuncak ırkların, özellikle Brussels griffon ırkının geliştirilmesinde kullanılmıştır. Irkın en popüler olduğu Almanya anavatanı olarak kabul edilebilir. 1936'da Affenpinscher AKC tarafından ırk olarak kabul edilmiştir. Ne yazık ki II. Dünya savaşı sırasında bu ırk kazandığı popülariteyi yitirmiş ve günümüzde Amerika'da ve anavatanı kabul edilen Almanya'da bile nadir görülen bir köpek haline gelmiştir.

KÖPEK BALIKLARI



Pek çok kimsenin denizde en çok korktuğu, hatta bu yüzden denize giremediği hayvan, kuşkusuz köpekbalığı. Aslında insanlar için daha tehlikeli olabilecek hayvanlar varken, köpekbalığından bu kadar korkulmasının nedenleri ne olabilir? Neden bu hayvan bu denli ilgi çekici? Köpekbalığı gerçekten anlatıldığı gibi, kusursuz bir yırtıcı ya da yok edici mi? İnsanlara neden saldırıyor? Tüm bu ve buna benzer soruların yanıtlarını bu hayvanın evrimsel geçmişine, biyolojisine, köpekbalıklarına bakış açılarımıza ve onlarla olan ilişkilerimize bakarak değerlendirmek gerekir.

Köpekbalıkları, efsaneler, abartılı öyküler, haberler, korku filmleri aracılığıyla denizlerdeki korkunun temsilcileri olmuş. Ancak kötü şöhretlerine karşın insanlarla olan ilişkilerine bakıldığında, bu canlılara haksızlık edildiği açık. İnsanlar için potansiyel bir tehlike oluşturan bazı köpekbalığı türleri füze biçimli bedenleri, kocaman ağızları içindeki keskin dişleri ve meşhur sırt yüzgeçleriyle etrafa dehşet saçan, denizde insan kanına susamış canlılar olarak zihinlere yerleşmiş. Konuya ilişkin bilgisi oldukça az olan insanlarda bir köpekbalığı fobisi oluşmuş. Oysa, bu fikrin yanlışlığı biraz düşünüldüğünde kendiliğinden ortaya çıkmakta. Öyle ki, bırakın insanları memelilerin daha yeryüzünde yaşamadığı 350 milyon yıl kadar önce ilk türleri ortaya çıkan köpekbalıklarının doğal kurbanlarının insan olması mümkün değil.
Evrimsel Geçmiş
Kökenleri tam olarak bilinmemekle birlikte, bu hayvanların fosillerine Devoniyen dönemlerde rastlanır (395-345 milyon yıl önce). Bulunan en eski köpekbalığı fosili Orta Devoniyen'e aittir. Bu dönemden sonra gelen Karbonifer'de (345-280 milyon yıl önce) havanın ısınarak kuzey ve güney kutup bölgelerinin daralmasıyla, köpekbalıklarının denizlerde baskın tür konumuna geçtikleri düşünülüyor. Günümüz köpekbalıklarıysa Jura döneminin başında (190-136 myö) ortaya çıkmış. Krae-tase döneminde de (136-65 myö) varlığını günümüze değin sürdüren aileler ortaya çıkmış. Beslenme ve yüzme sistemlerindeki değişimler dışında köpekbalıklarının vücut yapıları evrim sürecinde çok az değişikliğe uğramış.

Köpekbalıkları, omurgalı hayvanların kıkırdaklı balıklar sınıfından olan canlılar. Vücut yapılarında kemik bulunmaz. Tümüyle kıkırdaktan oluşan bu yapı nedeniyle sualtında oldukça kıvrak hareket edebilirler. En büyük dezavantajları, kemikli balıklarda bulunan ve su içinde dengede kalmalarını sağlayan "yüzme keselerinin" olmayışı. Yüzmeyi bıraktıkları anda, ağır bir metal parçası gibi dibe çökerler. Yani, sürekli hareket etmek zorundadırlar. Yüzme keselerinin olmaması, su içinde dikey yönde oldukça hızlı hareket edebilmelerini sağlar. Ayrıca, bu hayvanlarda vücudun yaklaşık %20-30'u karaciğerden oluşur. Bu çok yağlı karaciğerler, köpekbalıklarına pozitif bir yüzerlilik kazandırır. Ancak karaciğerinin günümüzde kozmetik malzeme ve ilaç yapımında kullanılması, hayvanın çok fazla miktarda avlanmasına ve birçok türün soyunun tehlike altına girmesine neden olmuş.

Dünya denizlerinde bugün 350 köpekbalığı türü yaşamakta. 10 türse, saldırı olaylarından sorumlu tutuluyor. Türkiye denizlerinde ise 27 kadar köpekbalığı türü yaşıyor ve bunlar içinde tehlikeli olabilecek 8 tür var.

En büyük tür yaklaşık 20 metrelik uzunluğuyla balina köpekbalığı (Rhincodon typus), en küçüğüyse 20 cm'lik cüce kedibalığı (Etmopterus perryi). Balina köpekbalıkları dışındaki türlerin hepsi etçil. Balina köpekbalığıysa dev cüsselerine yalnızca karşın planktonlarla (mikroskopik canlılar) beslenirler. En büyük etçilse 7.2 metrelik boyuyla "büyük beyaz" olarak bilinen Carcharodon carcharias'tır. Ancak türlerin çoğu oldukça küçük boylu olup tehlike yaratabilecek herhangi bir organları yoktur ve insanlara potansiyel bir tehlike kaynağı olamayacak kadar derinlerde yaşarlar.

Köpekbalıklarının doğal besinleri arasında büyük balıklar, bazı deniz memelileri, büyük mürekkep balıkları ve diğer köpekbalıkları yer alır. Üreme sistemlerine baktığımızda, dişi bireylerle erkek bireyler aşağı yukarı birbirlerine benzerler. Bu hayvanlar genelde derin sularda yaşadıklarından ve akvaryumda yaşatılmaları zor olduğundan, çiftleşme davranışları iyi araştırılmış değil. Köpekbalıkları üç farklı şekilde ürerler. Bazıları diğer balıklarda olduğu gibi döllenmiş yumurtayı dışarıya bırakırlar (ovipar); bazıları yavrularını vücut içinde taşır ve bizdeki göbek bağına benzeyen bir organ aracılığıyla besler (vivipar); bazılarıysa döllenmiş olan yumurtayı vücut içinde tutar ama herhangi bir şekilde yavru beslenmez ve gelişimini tamamlayınca dışarıya bırakılır (ovovivipar). Gebelik süreleri 9 ile 24 ay arasında değişir. Bir defada en az l en çok 100 yavru doğurabilirler.

Köpekbalıklarının milyonlarca yıldır hayatta kalmalarının sebeplerinden biri de diş ve çene yapıları. Dişler alt ve üst çenede 4 ya da 5 sıra halinde dizilir ve sayıları türlere göre değişir. Bu dişlerin hemen arkasındaysa "yedek dişler" diyebileceğimiz dişler bulunur. Beslenme sırasında hayvanın dişleri kırıldığında yerini bu dişler alır. Bu hızlı değişim birkaç günle birkaç haftada olabilir.

Köpekbalıklarının diğer canlılara üstünlük sağlamalarına yarayan bir başka özellikleriyse duyu organları. Koku alma ve işitme duyuları iyi gelişmiştir. Kan kokusunu 3 km uzaktan alabilirler. Çok küçük sesleri duyabilir ve geldiği yönü tayin edebilirler (insan sualtında sesi duyar ama geldiği yönü tayin edemez). Görme duyuları pek gelişmemiştir. Zaten genelde derin sularda yaşadıkları için, görme duyularını pek kullanmazlar. Vücutlarının yan tarafında bir çizgi şeklinde bulunan ve "yanal organ" denen duyu organlarıyla manyetik alanları algılayabilir, yön tayini yapabilir (özellikle bulanık suda) ya da yaralı bir balığın çıkardığı titreşimleri saptayabilirler.

Köpekbalıklarının en önemli duyu organıysa "Lorenzini ampulleri" denen elektroreseptör hücreleridir. Vücudun baş kısmında bulunan ve l mm'lik kanallarla dışarıya açılan yapılardır. Elektriksel uyartılara karşı oldukça hassas.

Bu kadar hassas duyu organlarına sahip bir canlı için av bulmak ve onu avlamak çok güç olmasa gerek. Avlanmada ilk uyarılan koku alma ve işitme duyularıdır. Harekete geçen hayvan ava yaklaştıkça görme duyusu devreye girer. Avı bulduğunda etrafında daireler çizmeye başlar. Bir müddet sonra bu daireler küçülmeye ve çapraz geçişler yapmaya başlar. İyice yaklaştığında gözleri geriye doğru kayar ve özel bir kapakla kapanır (parçalama sırasında koruma amaçlı). Bu andan sonra artık devrede sadece elektroreseptör organları çalışmaktadır ve hayvan elektrik yayan her şeye saldırır. Ağız açıldığında alt çene dışarıya doğru çıkar ve avını yakalayan hayvan üst çenesiyle avını tutar. Alt çeneyle de parçalar. Bu arada kazayla parçalanan kendi türlerini dahi yiyebilirler. Tek tek avlandıkları gibi, grup halinde de avlanabilirler. Uzmanlar dalarken ya da yüzerken saldırgan tek bir birey görüldüğünde korkulacak bir durum olmadığını ama sürüyle karşılaşıldığında durumun pek güvenilir sayılamayacağını söylüyorlar.

Bu hayvanların yüzmedikleri zaman battıklarını söylemiştik bu nedenle genel olarak deniz tabanı (özellikle kumlu, çamurlu yerler) ve ona yakın yerlerde yaşarlar. Beslenme amacıyla su yüzeyine çıktıkları da olur. Özellikle de sardalye ve orkinosları kovalarken. Ender olarak kıyı ve limanlara girerler.

Kuzey yarımkürede yaşayan köpekbalıklarının neden olduğu saldırma olayları yok denecek kadar az. Akdeniz, Ege ve Marmara Denizinde yaşayanların insanlara hiç saldırmadıkları kabul edilir. Bu durumda sahillerde tehlike yok gibi. Bununla birlikte, açık denizde yüzmek ya da derin su dalışları yapmak her zaman beraberinde belli bir risk getirir. Yine de istatistiklere bakılacak olursa köpekbalığı fobisi için bir neden yok. Köpekbalığı saldırıları en çok Avustralya'da görülüyor ama burada da arı sokmasıyla ölenler köpekbalığı saldırılarından ölenlerden 100 kat daha fazla. Boğulma sonucu ölenlerin sayısıysa 1000 kat fazla. Güney Afrika'da son 35 yıl içerisinde en çok saldırıya sörfçüler ve zıpkıncılar maruz kalmış; bu arada yalnızca bir dalgıç ciddi biçimde yaralanmış. Akdeniz sularındaki köpekbalığı saldırılarına ait bilimsel raporlar incelenecek olursa 1863-1961 yılları arasındaki yaklaşık 100 yıllık sürede sadece 18 saldırı olayının gerçekleşmiş olduğu görülür. 1960'lı yıllardan sonra Akdeniz'deki bu tip olaylara ait raporların bilimsel yayınlarda yer almadığı gözleniyor. Saldırı olaylarındaki en yüksek sayıya İtalya kıyılarında rastlanmış (5 saldırı). Bunu Yunanistan (4), Mısır (3), Yugoslavya (3), Malta (1), Fransa (1) ve Kuzey Afrika kıyılarındaki belirsiz bir bölge (1) izliyor.

KANSERE DAYANIKLILIK

Köpekbalıkları hastalıklara karşı oldukça dirençliler. Bunun nedenlerinden birisi son derece güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olmaları. Bu sayede kansere de yakalanmazlar. Köpekbalığı kıkırdağı, hastalıkla savaşmak için bağışıklık sistemini canlandıran belirli proteinler içerir. Yapılan çalışmalarda köpekbalığı kıkırdağının, tümörler için gerekli olan yeni kan damarı oluşumunu memelilerdekine göre çok daha etkin biçimde baskıladığı ortaya çıkmış bulunuyor. Çalışmalar köpekbalığının kıkırdağındaki aktif maddenin direkt tümöre etkili olmadığını, ancak yeni kılcal damarlarla beslenmesini ve büyümesini durdurabileceğini gösteriyor. Bunun yanında köpekbalıkları antikorlarının (savunma hücreleri), insanınkilerin yarısı büyüklüğünde olmalarının, dokulara kolaylıkla nüfuz edebilmelerini ve zararlı oluşumları önlemelerini sağladığı düşünülüyor.


Ekonomik önemi

Köpekbalıklarının çok az bir kısmının eti yenebiliyor. Bazı köpekbalıklarının yüzgeçlerinin kaynatılmasından elde edilen jel, çorbalara tat ve kıvam vermede kullanılıyor. Karaciğerlerinden çıkarılan yağ zengin A vitamini içerdiği için besin olarak değerlendiriliyor. Bu aynı zamanda kıkırdağıyla beraber ilaç yapımında kullanılıyor.

Tüm bu bilgiler ışığında bu balıkların insana saldırma nedenine gelince, geliştirmiş oldukları bazı avlanma yöntemleri ve besin olarak tercih ettiği canlılara duyduğu gereksinim. Foklar köpekbalığının da en sevdiği avlardan biri. Bir varsayım olarak, insanın suyun altından bakıldığındaki silueti foka çok benziyor; bu yüzden köpekbalıklarının foka benzettiği insanlara saldırdığı söylenmekte. Bazı kaynaklarda köpek balığının haince arkadan saldırdığı yorumları yapılır. Köpekbalıkları önden saldırırsa, fok köpekbalığını fark ederek hemen yakındaki bir kara parçasına çıkıp kurtulabiliyor. Zaman içinde bu davranışı öğrenen köpekbalığıysa arkadan olabildiğince hızla yaklaşıp, foku yakalayabiliyor. Gerçekte yemek listesinde bulunmayan insana saldırdığında, ilk ısırmadan sonra tadını beğenmeyip bırakabiliyor. Bu arada kurtulmak için kısa bir zaman doğuyor eğer yaralı birey şoka girmemişse ya da çok ağır yaralanmamışsa saldırıdan kurtulabiliyor. Köpekbalığı kalabalık bir dalgıç ya da yüzücü grubuna saldırdığında içlerinden birini seçerek diğerlerini göz ardı ettiğine dair bir gözleme çeşitli raporlarda yer verilmiş bulunuyor.


Köpekbalıklarından Korunma Tedbirleri


Türkiye denizlerinde tehlikeli türlere oldukça az rastlanıyor. Yüzücüler için herhangi bir tehlike söz konusu değil. Tehlikeye maruz kalabilecekler yalnızca zıpkınla balık avlayanlar olabilir. Zıpkıncılar, avladıkları balıkları bellerinde bir telle taşırlar. Parçalanmış balık ve kan kokusu köpekbalıklarını çekebilir. Herhangi bir saldırı durumunda balıkları mümkün olduğunca uzağa fırlatmaları ve hareketlerini en aza indirgemeleri gerekir. Su yüzeyinde hareket eden kol ve bacaklar köpekbalıklarını daha çok tahrik eder. Hızlı yüzmek kısa mesafelerde işe yarayabilir ama diğer türlü sonuç vermez. Dalgıçlar içinse, olabilecek dalış sınırları (0-42 metre) içinde karşılaşılabilecek köpekbalıkları ise küçük boylu zararsız türlerdir. Olası saldırı olaylarına karşı önerilen pek çok korunma tedbiri bulunuyor. İki taşı birbirine vurmak, kuvvetli ses çıkarmak, regülatörden hava püskürtmek, elle suya çarpmak vs. Eğer yanınızda varsa kimyasal madde (özellikle bakır asetat) kullanmak tavsiye ediliyor.

Bazı raporlarda, eğer birey yaralı değilse ve suda hareketsiz kalırsa meraklı köpekbalığının ortamdan ayrılabileceğinden söz edilmekte. Çeşitli şekillerde (bıçak, zıpkın vb kullanılarak) köpekbalığını yaralamak amacıyla yapılan hareketlerse büyük ihtimalle sonuçsuz kalacak ve hatta bir tahrik unsuru olduğunda saldırı olasılıkla yükselecektir. Köpekbalığına karşı şiddet kullanmak tavsiye edilmemekle birlikte, eğer başka bir seçenek kalmamışsa burun, gözler ya da solungaç yarıklarına darbe yapılmalı.

Dalışlar esnasında koyu renkli bir elbise giyilmesi ve özellikle açık su ya da derin su dalışlarında mümkün olduğunca fosforlu renklere sahip malzeme kullanımından kaçınılması tavsiye ediliyor. Ortamda büyük bir köpekbalığı fark edilirse, yavaş hareketlerle yüzeye çıkıp derhal tekneye binilmeli ve su yüzeyindeyken kollar açılmamalı. Zira köpekbalığı dalgıcın siluetini başka bir canlıya benzetip saldırabilir. Yasak olmasına karşın halen kıyılarımızda dinamitle avcılık yapılmakta ve bu olay pek çok köpekbalığını bir anda ortaya çıkan bol besinden ve kandan dolayı ortama çekebilmekte. Unutulmamalı ki, küçük boylu köpekbalıkları da böyle ortamlarda saldırgan bir tutum sergileyebiliyorlar.

Tüm bunlara karşın köpekbalıklarının insanlarla karşılaştığında gösterdikleri önceden kestirilemeyen davranışlar önerilen korunma yöntemlerinin her zaman başarıya ulaşmasını engelleyebiliyor.

Köpekbalığı Saldırılarında tedavi yöntemleri

Köpekbalığı ısırıkları sonucunda genellikle büyük miktarda doku ve kan kaybı söz konusu olur bu nedenle iki önemli probleme karşı acil ve etkin tedbirler almak gerekir:
1- Kan kaybının kontrol edilmesi
2- Şokun önlenmesi
Şok durumu genellikle aşırı (0,5 lt'den fazla) kan kaybına bağlı olarak gelişir. Böyle durumlarda derhal kanama durdurulmalı, yaralı sıcak tutulmalı, hemen serum verilmeli, fakat çok şiddetli şok geçiren bir yaralıya kesinlikle ağızdan hiçbir şey verilmemelidir. Kan dolaşımın normale dönmesi zaman alır. Bu esnada derhal bir tıp merkezine başvurulmalıdır

BERLAM ( Merluccius merluccius )


Ilık denizlerin orta sularında yaşar. Ege, Marmara ve Akdeniz'de yaygın, Karadeniz'de seyrek bulunur. Gündüzleri 80 - 300 m. ye varan sularda, gezinip geceleri avlanmak için kıyıya ve yüzeye yaklaşır. Kolyoz, Çaça, Hamsi ve benzeri küçük balıklarla beslenir. En çok 80 - 100 cm. boy ve 10 kg. ağırlığa erişebilir. Mayıstan Ağustosa kadar sahillere yakın üremelerini yapar. Etinin lezzet ve kalitesi Mezgit' e eşittir. Taze olarak her mevsimde yendiği için ekonomik değeri yüksektir.

LAHOZ / GRİDA ( Epinephelus acneus )

Ege ve özellikle Akdenizde yaygın bulunan, boyları 1 m. olabilen bir Hani türüdür. Fazla derinlere gitmeden kayalık, taşlık veya çakıllı alanlarda yaşar. Oldukça yırtıcı, etçil bir balıktır. İrili ufaklı her türlü kabuklular, omurgasızlar ve küçük balıklarla beslenir. Mayıs - Haziran arasında üreme yapar. Akdeniz'in eti çok lezzetli, şöhretli balıklarındandır. Ancak ekonomik değeri bölgeseldir.

AY BALIĞI ( Mola mola )

Pervane balığı da denir. Okyanuslar ve Akdenizin açıklarında uzun göçler yapmadan, bazen derinlerde, bazen de su yüzeyinde yan yatarak dolaşır. İyi yüzemeyen hareketsiz bir balıktır. Deniz anaları, Ahtapot, Mürekkep balığı ve diğer balıklarla beslenir. 2,5 - 3 boydan 1500 kg. ağırlığa erişip 20 - 25 yıl yaşayabilir. Bahardan yaz sonlarına kadar 300 milyona varan yumurta döker. Bu yumurtaların çoğu diğer balıklara yem olur. Eti lezzetsiz ve kötü kokulu olduğu için insan besini yönü ve ekonomik değeri yoktur.